Ülkemizde yaşanan deprem neticesinde meydana gelen yıkım, her vatandaşın aklında yuvası olarak bildiği evinin depreme dayanıklı olup olmadığı sorusunu getirdi. Bu yazı dizisinde daha önce söylediğimiz üzere bu ve bunun gibi sorulara cevap arayacağız. Ancak unutulmamalıdır ki burada yazılanlar genel ve soyut nitelikte bilgiler olup her somut olayın ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu noktada konusunda uzman bir avukata başvurmanız önerilmektedir.
Riskli yapı, esasında 1999 yılında Marmara bölgesinde yaşanan deprem neticesinde daha somut adımlar atılarak çözülmeye çalışılan bir kavram olarak kendini belli etti.
28309 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun, halihazırda deprem kuşağında yer alan ülkemizde bu afetler yaşanmadan önce gerekli tespit ve işlemlerin yapılarak kişilerin can ve mal güvenliğini sağlamak amacıyla ihdas edilmiştir. İlgili kavramların açıklamaları da yine bu kanun ile yapılmıştır.
Doktrinde yapı, barınmak ya da başka amaçlarla kullanılmak için yapılmış olan her türlü mimarlık yapıtı olarak tanımlanmaktadır.
İşte bu mimari yapıt olarak tanımlanan yapılar, ekonomik ömrünü tamamlamış, yıkılma veya ağır hasar görme riski taşıyorsa artık “riskli yapı” olarak adlandırılacaktır. Bir binanın bu durumlarından en az birinden muzdarip olduğu bilimsel veyahut teknik bilgilerle tespit edildiğinde bu binalar artık riskli yapı olarak değerlendirilir.
Bu bağlamda riskli yapı ve riskli alan kavramları farklı anlamlara gelmektedir. Riskli yapı yukarıda açıklandığı üzere yıkılma, ağır hasar alma gibi olasılıkları yüksek olan veya ekonomik ömrünü tamamlamış binalar olarak değerlendirilirken riskli alanlar, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma nedeniyle can ve mal kaybına neden olabilecek alanları işaret eder. Bu alanlar ise Cumhurbaşkanı tarafından kararlaştırılmaktadır.
Riskli yapılar kavramı ifade ettiği anlam itibariyle ilgili kanunun yönetmeliği ile sınırlandırılmıştır. Bu yönetmeliğin 7. maddesinde, “Riskli yapı tespiti; kendi başına kullanılabilen, üstü örtülü ve insanların içine girebilecekleri ve insanların oturma, çalışma, eğlenme veya dinlenmelerine veya ibadet etmelerine yarayan yapılar ile hayvanların ve eşyaların korunmasına yarayan yapılar hakkında yapılır. İnşaat halinde olup ikamet edilmeyen yapılar ile metrukluk veya başka bir sebeple statik bakımdan yapı bütünlüğü bozulmuş olan yapılar riskli yapı tespitine konu edilmez.” şeklinde yapılan düzenlemede anlaşılan o dur ki riskli yapı tespitine ancak binalar konu edilebilecektir.
Bahsedildiği üzere bir binanın yıkılma, ağır hasar alma tehlikesini en basit haliyle ifade etmek gerekirse, Danıştay 6. Dairesi’nin 1992/2066 E., 1993/913, K. sayılı kararındaki ifadeler önem arz edecektir. İlgili kararda özetle, binanın kolon ve kiriş gibi esas ve taşıyıcı unsurlarında işlevsizlik tespit edilmesi, duvarlarında çeşitli çatlaklar olması ve/veya kullanılan harcın artık bağlayıcılık özelliğini kaybetmesi gibi hallerde şayet oldukça kapsamlı bir onarım yapıldığı takdirde söz konusu bina tehlike barındırmayacak duruma gelecek ise artık o binanın yıkılma tehlikesi olan riskli bir yapı olarak tanımlanacağından bahsedilmiştir.
Ekonomik ömrünü doldurmuş olan binalarda ise kanunun lafzından anlaşıldığı üzere, yıkılma ve ağır hasar alma tehlikesi taşıması gerekmemektedir. Usulüne uygun bir şekilde alınmış rapor neticesinde ekonomik ömrünü tamamlamış binaların da can ve mal güvenliğinin sağlanması için kentsel dönüşüme dahil edilmesi gerekmektedir.
Peki vatandaşlar kendi binalarına ilişkin gerekli tespitlerin yapılması için nereye başvurmalıdırlar? 6306 sayılı Kanun’un 3. maddesinde “Riskli yapıların tespiti, Bakanlıkça hazırlanacak yönetmelikte belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde masrafları kendilerine ait olmak üzere, öncelikle yapı malikleri veya kanuni temsilcileri tarafından, Bakanlıkça lisanslandırılan kurum ve kuruluşlara yaptırılır ve sonuç Bakanlığa veya İdareye bildirilir.” ibaresi yer almaktadır.
Buradan anlaşılacağı üzere, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından lisans verilmiş kurum veya kuruluşlara yapılacak başvuru üzerine hazırlanan raporu yine bu kurum veya kuruluşlar, yapının bulunduğu ilgili belediyede bulunan Bakanlığa bağlı Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü’ne göndereceklerdir. Bu noktada Müdürlük usulüne uygun hazırlanmış ve riskli yapı tespiti yapılmış olan raporu onayladığı takdirde artık o yapı “riskli yapı” sıfatını haiz olacaktır. Müdürlük bu durumu kendiliğinden ilgili şerhin düşülmesi için tapu müdürlüğüne ve Bakanlığa bildirecektir. 6306 Sayılı Kanun kapsamında riskli yapıların tespiti için Bakanlıkça yetki verilen kurum ve kuruluşlar listesine ulaşmak için ilgili linki ziyaret edebilirsiniz: https://altyapi.csb.gov.tr/riskli-yapi-tespiti-ile-ilgili-kuruluslar
Bir diğer önemli husus ise riskli yapı tespiti talebinde bulunma hak ve yetkisinin kimlerde olduğudur. 6306 sayılı Kanun’un uygulama yönetmeliğinin 7. maddesinin 2.fıkrası ile yapılan düzenleme neticesinde, riskli yapı tespitini öncelikle yapı malikleri veya kanuni temsilcileri masrafları kendilerine ait olmak üzere yukarıda anlatılan ilgili kurumlardan, anlatıldığı şekilde talep edebileceklerdir.
Ancak eğer 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu uyarınca kat irtifakı veyahut kat mülkiyeti kurulmadığı için arsa paylı bir tapu söz konusu ise arsa üzerinde fiilen bulunan yapının riskli yapı tespiti, yapının sahibi olan arsa payı sahibince yaptırılabilecektir.
Arsa üzerindeki yapının başkasına ait olması ve bu durumun tapu kütüğünde belirtilmiş olması halinde ise riskli yapı tespitini yaptırma hak ve yetkisi lehine şerh olan taraftadır.
En çok merak edilen konulardan birisi, riskli yapı tespitini kiracıların talep edip edemeyeceğidir. Bir sonraki yazımızda riskli yapı ve kiracıların durumu incelenecektir. (Devam edecek.)
GÜNDEM
22 Aralık 2024GÜNDEM
22 Aralık 2024GENEL
22 Aralık 2024GÜNDEM
22 Aralık 2024GÜNDEM
22 Aralık 2024GÜNDEM
22 Aralık 2024GENEL
22 Aralık 2024Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.