RİSKLİ YAPILAR VE KENTSEL DÖNÜŞÜM (1)
6 Şubat 2023 tarihinde saat aralıklarıyla gerçekleşen depremlerde büyük zarar gören Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman, Gaziantep, Osmaniye ve Adana başta olmak üzere toplamda 10 ilimizde hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza rahmet, tüm bu yaşananlardan sonra hayatına devam etmeye gayret eden milletimizin her ferdine ise güç ve sabır diliyorum.
Yollarından yürüdüğüm, havasından soluduğum, geçen sene kurtuluş gününde kutlamalarına katıldığım Kahramanmaraş şehrinde kaybettiğim her can benim için tüm diğer kaybedilenler gibi kalbimin en güzel köşesinde yaşamaya devam edecek.
Ülke topraklarının çoğu aktif fay hattı üzerinde yer alırken ve depremin değil kötü binanın öldürdüğü herkesçe bilinmekteyken, yaşanan bu doğal afetlerde hala doğal olmayan şekillerde binlerce can kaybediyor oluşumuz, kanunları evrensel standartlarda olan ülkemizin uygulayıcı ve bunları denetleyicilerinin yine ve yeniden sınıfta kaldığını gösteriyor.
Fazla söze gerek yok esasında, yan yana bulunan iki binadan birisi un ufak olmuşken diğerinin sapasağlam ayakta duruyor olması bütün durumu özetliyor. Liyakat(bir kimsenin kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumu-Güncel Türkçe Sözlük TDK)sizliğin sonucu yeni bir sabaha uyanmak için yatılan gecenin sabahına uyanamayan, uyansa da ulaşılamayan binlerce kadın, erkek, anne, baba, kardeş, bebek, abla, abi, dayı, amca, hala, teyze, anneanne, babaanne, dede, sevgili, nişanlı, arkadaş, dost…un göz göre göre, bir hiç uğruna kaybedilmesi olarak hafızalarda yer etmelidir. Bu hafıza ise ilelebet muhafaza edilmeli ve gerekleri ama’sız yerine getirilmelidir.
Henüz çocukluğuma denk gelen ve ne olduğunu çok sonradan anladığım ’99 yılında Marmara Bölgesinde gerçekleşen depremden bu yana geçen 20 yılı aşkın sürede yapılmaması gerekip de yapılanlar veya yapılması gerekip de yapılmayanlar bugünden itibaren eğer aynı şekilde devam ettirilecek olursa, bu depremi henüz kavrayamayacak yaştaki çocuklarımız da yetişkinliklerine denk gelecek bir doğal afetin kaçınılmaz olarak ortaya çıkacak doğal olmayan sonuçlarına maruz kaldığında nesillerimiz mücadele ettikleri onca şeyin yanında toplumsal kayıplarımızın travmaları ile ayrıca savaşmak durumunda kalacak.
Bunun yanı sıra depremin doğal olmayan sonuçları neticesinde yetişmiş, kalifiye, aydın genç yetişkinlerimiz hayattan koparken ülkemizin, Atatürk’ün bize açtığı yolun nihayetinde yer alan muasır medeniyetler seviyesine çıkması her yiten canda daha da zorlaşacak. Tıpkı bu depremde kaybettiğimiz meslektaşlarımın, hakim, savcı, doktor, mühendis, öğretmen ve sporcularımız gibilerinin bir daha bulunamayacak olması gibi.
Ülkeye faydalı olmaya çalışıp da gençliğini bu yolda heba eden, türlü yaşam sıkıntısıyla mücadele edip pes etmeyen ve sonunda mesleğini eline alıp ülkesi için çalışan bir nesli; liyakat sizlik, umursamazlık, bilimden ve fenden uzak makam sahiplerinin çıkarları uğruna bir zamanlar yuvaları olan binalara gömdük. Şu an oturduğumuz evlerin, girip çıktığımız binaların bizim başımıza yıkılıp mezarlarımız olup olmayacağını bilmiyoruz ama bunu öğrenmek için yaşamamız gerekmiyor.
Şu unutulmamalıdır, bir sorunun sorun olduğunun anlaşılması için evlerimizden içeri girmesine gerek yoktur. Sorunların çözülmesi için ocaklara ateş düşmesine gerek yoktur. Bilim ve fen bu nedenle vardır. Eğitim sayesinde aydınlanan dimağlar illiyet bağını özümser ve sorun değil çözüm üretir. Öngörülemeyen sorunların çözümü içinse kaybetmeyi beklemez bir malı, hele de bir canı.
Bu nedenle bu yazı dizisinde 6306 sayılı kanun ve uygulama yönetmeliği çerçevesinde riskli yapılar ve kentsel dönüşüm konuları üzerinde duracağız. Özellikle riskli yapı kavramının hukuken ne olduğunu, nasıl tanımlandığını ve tespit edilebileceğini, hangi önlemlerin alınabileceğini, başvuru makamlarını ve buna ilişkin tüm süreci kapsayan bir anlatı olacak. Konunun uzunluğu ve detaylıca ele alınacak olması hasebiyle önümüzdeki hafta hukuk köşesinde bu konudaki hukuki sorulara cevap arayacağız.
Hukuk, kaynağını toplumdan alır, onun bir yansımasıdır. Bu nedenledir ki hukuk toplumdan bağımsız, toplum da hukuktan bağımsız düşünülemez.
Hukuku dönemin ideolojik ve siyasi kaygılarına indirger, bunlar ile şekillendirirsek hukukun temeli olan adaleti kaybetmeye mahkumuz. Hukukun meşruiyetini, bu iki dönemsel olarak değişkenlik gösteren kavrama bağladığımız takdirde ortada ne muhafaza edilecek bir hak kalacaktır ne de sığınabileceğimiz bir yargı çatısı. Bu nedenle herkes elini taşın altına koymalı ve gereken ne ise onu ve hatta fazlasını yapmalıdır, kaçırdığımız treni yakalayıp onu geçebilmek için.
Şairin dediği gibi;
“Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip…
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne-üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının…
Dayan kitap ile
Dayan iş ile
Tırnak ile diş ile
Umut ile sevda ile düş ile
Dayan, rüsva etme beni.”